Fotoğrafçılığa Yeni Başlayanların En Çok Yaptığı 7 Hata
- Yayınlanma Tarihi
- 08 Aralık 2025, 16:07
Fotoğraf Sanatçısı & Eğitmen
- Yayınlanma Tarihi
- 08 Aralık 2025, 16:07
- Kategori
- Yeni Başlayanlara Öneriler
Yirmi yılı aşkın süredir boynumda fotoğraf makinesiyle geziyorum. Sayısız atölye düzenledim, binlerce öğrenciyle sahaya çıktım. İster elinde son model bir aynasız (mirrorless) makine olsun, ister dededen kalma bir analog; başlangıç seviyesindeki herkesin gözlerinde aynı heyecanı ve aynı korkuyu görüyorum. "Acaba doğru yapıyor muyum?"
Fotoğrafçılık, dışarıdan bakıldığında sadece bir düğmeye basmak gibi görünebilir. Ancak işin içine girdiğinizde; ışığın fiziği, kompozisyonun matematiği ve anın duygusu birleşir. Çoğu zaman yeni başlayan arkadaşlarım, binlerce dolar harcadıkları ekipmanlarla çektikleri fotoğrafların, cep telefonuyla çektiklerinden daha kötü göründüğünü söyleyerek hüsrana uğrarlar. Endişelenmeyin, bu çok normal bir süreç. Sorun sizde veya makinenizde değil; sadece henüz fark etmediğiniz bazı alışkanlıklarınızda. Gelin, fotoğrafçılığa yeni başlayanların hataları listesine ve bu hataları nasıl ustalığa dönüştürebileceğinize, tecrübeli bir fotoğrafçının gözünden bakalım.
1. "Daha İyi Makine, Daha İyi Fotoğraf Çeker" Yanılgısı (Ekipman Fetişizmi)
Atölyeme gelen öğrencilerimin en sık sorduğu ilk soru şudur: "Hocam, hangi lensi alırsam fotoğraflarım National Geographic kalitesinde olur?" Cevabım her zaman aynıdır: "Gözlerinizi eğitirseniz olur."
Fotoğrafı çeken makine değil, fotoğrafçıdır. En yaygın hata, henüz temel teknikleri (Pozlama Üçgeni) öğrenmeden, servet değerinde ekipmanlara yatırım yapmaktır. Sektörde buna "Gear Acquisition Syndrome" (Ekipman Edinme Sendromu) diyoruz. Unutmayın, dünyanın en iyi tavasını almak sizi Michelin yıldızlı bir aşçı yapmaz. Önce elinizdeki ekipmanın sınırlarını zorlayın. ISO'nun ne işe yaradığını, diyaframın alan derinliğini nasıl etkilediğini öğrenmek, yeni bir gövde almaktan çok daha değerlidir.
2. Her Şeyi Göz Hizasında Çekmek (Perspektif Tembelliği)
Galerinizdeki fotoğraflara bakın. Hepsi ayakta dururken, göz hizasında mı çekilmiş? Eğer öyleyse, fotoğraflarınızın "sıradan" görünmesinin sebebi budur. Biz dünyayı zaten bütün gün o açıdan görüyoruz. Fotoğrafçının görevi, izleyiciye görmediği bir açıyı sunmaktır.
Öğrencilerime sahada hep şunu bağırırım: "Kirlenmekten korkmayın!" Yere yatın, bir bankın üzerine çıkın, objenin altına girin. Bir kediyi çekerken tepeden bakmak yerine onun göz hizasına inmek, o kareyi sıradan bir "kedi fotosu" olmaktan çıkarıp, bir portreye dönüştürür. Perspektif değiştirmek bedavadır ama fotoğrafa kattığı değer paha biçilemez.
3. Arka Planı Görmezden Gelmek (Ağaç Adam Sendromu)
Portre çekerken o kadar çok modele odaklanırsınız ki, arkadaki elektrik direğinin modelin kafasından bir anten gibi çıktığını fark etmezsiniz. Eve gidip fotoğrafları bilgisayara attığınızda ise büyük bir hayal kırıklığı yaşarsınız.
Kompozisyon sadece ana konuyu yerleştirmek değildir; kadrajın tamamından sorumlu olmaktır. Deklanşöre yarım basmadan önce gözlerinizi kadrajın dört köşesinde gezdirin. Arkada dikkuti dağıtan bir çöp kutusu, parlak bir tabela veya istenmeyen bir insan var mı? Bazen sadece bir adım sağa veya sola kaymak, "kaotik" bir fotoğrafı "minimalist" bir şahesere dönüştürür. Bu görsel disiplini kazanmak için profesyonel bir fotoğrafçılık kursu sürecinden geçmek, bakmak ile görmek arasındaki farkı anlamanızı sağlar.
4. Işığın Kalitesini ve Yönünü Yoksaymak
"Hocam hava çok güzel, güneş tepede, hadi çekime çıkalım!" dediklerinde, bir fotoğrafçı olarak tüylerim diken diken olur. Yeni başlayanlar bol ışığın her zaman iyi olduğunu sanır. Oysa öğle vakti (12:00 - 14:00 arası) gelen sert tepe ışığı, modellerinizin göz çukurlarını karartır, burnun altında sert gölgeler oluşturur ve renkleri patlatır.
Fotoğraf, "ışıkla boyama" sanatıdır. Işığın en yumuşak ve sıcak olduğu "Altın Saatler"i (gün doğumundan hemen sonra ve gün batımından hemen önce) kovalamayı öğrenmelisiniz. Eğer öğlen çekim yapmak zorundaysanız, gölge alanları kullanın veya ışığı yumuşatmak için reflektör gibi yardımcılar edinin. Işığı kontrol etmeyi öğrenmek, makineyi kontrol etmekten daha önemlidir.
5. Konuyu Sürekli Ortalamak (Merkezleme Hastalığı)
Otomatik odak noktası genellikle vizörün tam ortasındadır. Bu yüzden yeni başlayanlar, çektikleri objeyi hep kadrajın tam göbeğine yerleştirir. Bu, fotoğrafı statik ve sıkıcı kılar. Oysa yüzyıllardır ressamların kullandığı "Altın Oran" veya "1/3 Kuralı" vardır.
Kadrajınızı yatay ve dikey olarak üç eşit parçaya bölen hayali çizgiler düşünün (birçok makinede bu ızgara/grid özelliği vardır). Konunuzu bu çizgilerin kesişim noktalarına yerleştirmek, fotoğrafa dinamizm ve denge katar. Ana konuyu kenara taşıyarak, bakış boşluğu bırakmak izleyicinin gözünü fotoğrafın içinde dolaştırır.
6. "Auto" Modunda Sıkışıp Kalmak
Binlerce lira verip aldığınız o DSLR veya Aynasız makineyi sürekli "Yeşil Kutu" (Tam Otomatik) modunda kullanıyorsanız, aslında çok pahalı ve ağır bir "bas-çek" makinesi kullanıyorsunuz demektir. Otomatik mod, ışığı ortalamaya çalışır ve genellikle siluet çekmek istediğinizde konuyu aydınlatır, hareketi dondurmak istediğinizde flu bırakır.
Yaratıcılığınızı konuşturmak için "Diyafram Öncelikli" (Av/A) veya "Enstantane Öncelikli" (Tv/S) modlarına geçiş yapın. Makinenin kontrolünü elinize almak başta korkutucu gelebilir. Ancak kapsamlı ve uygulamalı bir fotoğrafçılık kursu ile bu teknik terimlerin aslında ne kadar mantıklı bir matematik üzerine kurulu olduğunu keşfettiğinizde, bir daha asla otomatik moda dönmek istemeyeceksiniz.
7. Sadece Teoriyle Yetinip Pratik Yapmamak
Youtube videoları izlemek, kitap okumak harikadır ama kimse yüzmeyi kitap okuyarak öğrenemez. En büyük gelişim, sahada hata yaparak kazanılır. "Bugün hava kapalı", "Makine yanımda değil" gibi bahaneler üretmeyin. En iyi fotoğraf makinesi, o an yanınızda olandır.
Fotoğrafçılık bir kas hafızası işidir. ISO, Diyafram ve Enstantane ayarlarını düşünmeden, refleks olarak yapabilmeniz için bol bol pratik yapmalısınız. Eğer kendi kendinize disipline olmakta zorlanıyorsanız, ödevlendirme sistemiyle çalışan, hatalarınızın uzman eğitmenlerce yorumlandığı (foto-kritik) bir MEB onaylı fotoğrafçılık kursu size o gerekli itici gücü ve disiplini sağlayacaktır. Sertifikalı bir eğitim, sadece teknik bilginizi değil, sanatsal vizyonunuzu da resmiyete döker.
Sonuç: Hata Yapın, Ama Hatalarınızdan Ders Çıkarın
Unutmayın, bugün hayranlıkla takip ettiğiniz o usta fotoğrafçılar da bir zamanlar lens kapağını çıkarmayı unutup simsiyah kareler çektiler. Hata yapmak, öğrenme sürecinin en doğal parçasıdır. Önemli olan aynı hatayı tekrar etmemek ve her deklanşöre bastığınızda bir öncekinden daha iyisini hedeflemektir.
Makinenizi alın, dışarı çıkın, ışığı takip edin ve dünyayı kendi perspektifinizden anlatmaya başlayın. Işığınız bol olsun!